Eser Sıra Numarası:220213eser20
TEKNOLOJİ VE İNSAN
Teknolojinin ilerlemesinin en
önemli nedenlerinden birisi insanlığın ihtiyaçları daha sonra insanın
merakıdır. İhtiyaçlar sürekli olduğuna göre teknolojinin ilerleyişi de sürekli
ve sınırsızdır. İhtiyaçların sonu gelse bile teknolojinin ilerleyişinin durması
mümkün olamaz. Çünkü bu defa da insanlar ihtiyaçlarını nasıl daha kolay yerine
getireceklerini araştırmaya başlarlar. Bu durum insanların her zaman sahip
olduklarından daha iyisini istemelerinden kaynaklanır. Bunu sağlamak için
yapacakları araştırmalar doğru planlandığında ve doğru uygulandığında insan
yaşamının daha kaliteli hale gelmesini sağlar.
Teknoloji ilerledikçe onu geliştirmek,
yeni olanın üstüne bir yenisini eklemek de o kadar zorlaşır. Bu durumda
teknolojinin her ihtiyacı karşıladığı bir dünyada yaşayan insanların, bu
teknolojiyi ilerletmesi çok çalışma gerektirir. Fakat böyle rahat bir dünyada
yaşayan insanın aklından “çalışmak” düşüncesi ne kadar sık geçebilir ki?
Günümüzde birçok insan sadece çalışmak zorunda olduğu için çalışmıyor mu? Zorunda
olması kendi ihtiyaçlarından ve yakınlarının ihtiyaçlarından kaynaklanmıyor mu?
Öyleyse doğduğundan beri tüm ihtiyaçlarını makineler karşılamış, onun yerine
teknoloji çalışmış, beynini hiçbir soruna yöneltmek zorunda kalmamış, hatta
belki de onu pek az çalıştırmış bir insandan bahsediyoruz. Bu tembelliğe
alışmış bir insanın teknolojiyi ilerletmek için çalışması, mesela iyi bir
mühendis olması çok zor mümkün olabilir. Bunların sonucu insanlığın yerinde
sayması, hatta belki de insanlığın geriye gitmesi olabilir. Zaten insan beyni
kullanılmadıkça işlevsizleşir. Aynı zamanda zamanının çoğunu, belki tamamını
sanal alemde yaşayarak geçiren beyin, insanlarla iletişimden uzaklaştıkça
robotlaşır. Tüm bunların sonucu işe yaramaz hale gelir. İşte tam bu duruma gelinmişken,
birden bire tüm bu teknoloji bir şekilde yok oluverse insanlığın kaçınılmaz
sonu çok dehşet verici olurdu herhalde… Tüm bunları öğrenince bu teknolojinin
yaratıcıları olan mükemmel beyinler ne düşünürdü acaba? Ne büyük hayal
kırıklığı… Oysa o teknolojiyle ne faydalı işler yapılırdı. Bu noktada
değinilmesi gereken konu insanların bu teknolojiyi ne kadar gereksiz konular
üzerine kullandığı… Ve aynı zamanda bu teknolojiyi kullanırken çevrelerine ne
kadar zarar verdikleri… Yani tüm bu teknoloji insanların aslında gerçekten
ihtiyaç duymadıkları gereksiz “ihtiyaçları” için kullanılmamalı. Çünkü insanlar
bu tür “ihtiyaçları” karşılarken asıl ihtiyaç duyduklarına; özellikle içinde
yaşadıkları dünyaya ne yaptıklarının farkında değiller!
İşte böyle bir dünyada doğruyu veya
yanlışı seçmek o kadar zordur ki… Fakat seçimi etkileyen de büyük oranda
kişinin yetiştiği çevreye bağlıdır. Eğer çevre bilinçsizse ve bu yüzden kişinin
çevresindeki teknoloji onu etkisi altına aldıysa bu, kişinin hem kendisi hem de
yaşadığı dünya için faydasız bir varlığa dönüşmesine sebep olur. Bir insanın bu
etkiden kurtulması da mümkündür tabi ama aynı zamanda oldukça zordur. Ve bir
diğer seçenek olarak kişinin çevresi bilinçli olabilir. Bu da teknolojinin
kişiyi ele geçirmesinin engellenmesi demektir. Yani asıl olması gerektiği gibi
kişiye teknolojiyi yönetmesi öğretilir. Bu öğretildiği takdirde insanlık çok
ilerilere götürülebilir. Teknoloji ve insanın araştırma merakı birleştiğinde
özellikle de… Artık insanların ihtiyaçlarının çoğu karşılanmış olabilir ama
merak duygusu da bir ihtiyaçtır ve evrendeki tüm bilgilere, hikmete, ulaşmadan
asla tatmin olmaz. Zaten insanlığı bunca yıldır ileri götüren de bilim
insanlarının, filozofların merakı değil midir? Bu insanın yaradılışında olan bir
duygudur ve ancak baskı altında veya insanın kendi aklını kurcalamamasıyla yok
olacak bir duygudur. Ben de meraklı bir insanım ve düşünmeyi de oldukça
severim. Yani belki de iyi bir mühendis olamam ama o dönemde bir düşünür
olabilirim. Fakat bu da yeterince iyi bir fikir değil. Çünkü insanlar kendi
yarattıkları bir dünyada yaşıyorken neyin üzerine keyifle kafa yorabilirler ki?
Büyük ihtimalle insan yaşantısı ve insanın geçmişten günümüze değişen iç
dünyasını incelemek gibi sıkıcı konular tartışılırdı o dönemde. Sıkıcı çünkü,
bence bu dönemde toplum yaşantısını incelemek programlanmış robotları
izlemekten farksız olurdu. Aynı zamanda biraz da ürkütücü olurdu tabi… Aslında
insan tüm ihtiyaçlarını karşılayacağı ve hiç çalışmak zorunda kalmayacağı bir
dünya hayal ederken böyle bir dünyada özgürce yaşayabileceğini, hiçbir
kısıtlaması olmayacağını düşünebilir. Ama insanın soyut yanının, düşsel
dünyasının ne kadar kısıtlanacağını da hesaba katması gerekir.
Böyle bir dünyada yapılacak seçimlerin ne
kadar zor olduğunu tekrar kavrıyorum. Açıkçası neyi seçerdim onu kestirmek de
oldukça zor. Çünkü belirttiğim gibi orada yaşayan ben ile şimdiki ben aynı
olmayacak. Öyle bir dünyada yaşasaydım nasıl biri olurdum onu da tam olarak
bilemiyorum. Belki de kendimi tam anlamıyla tanımıyorumdur. Ama şundan emin
olabilirim ki şimdiki beni öyle bir dünyaya koysalardı ve beklediğim gibi bir
dünyayla karşılaşsaydım… Yani büyük bölümünde tembelleşmiş-dünya üzerinde
hiçbir amacı olmayan-insanlar bulunan ve küçük bölümünde durumun farkında olan
dâhilerle bilinçli insanlar olan dünyadan bahsediyorum. Evet, böyle bir dünyada
azınlığın yanında yer alır ve bilinçli bir insan olurdum. İnsanlığa faydalı
olup onları bilinçlendirmeyi amaçlardım-her ne kadar bu konuda pek umut
görmesem de- çünkü en çok ihtiyaç duydukları şey bu... Aslında bence en doğru
olan tüm bu teknolojiyi yok etmek olurdu. Doğrusu bunun insanlığın sonunu
getirmekten gerçekten bir farkı yok ve bu nedenle kulağa çok acımasızca
geliyor. Zaten ben de böyle bir şeyi asla yapamazdım. Ama şu da gayet anlaşılır
ki insanlık bu bilinçsizlikle kendi sonunu bir gün mutlaka getirirdi. Yani
benim yapacağım tek şey süreci hızlandırmak olurdu. Çünkü, doğru yapılmayan her
işin sonu kötü biter. Öyleyse doğru kullanılmayan teknolojinin sonu da bundan
iyi olamaz.