Eser Sıra Numarası:200213eser10
BENİM
DÜNYAM
Sorumluklarımı, görevlerimi,
hayatta var olduğum sürece yapmam gereken her şeyi robotumun yaptığı ve benim çalışmak zorunda
kalmadığım bir dünyada yaşasaydım eğer...Hiç görmediğim yerlere gidip, hiç
görmediğim insanların adlarını sormadan hayatlarını, hatalarını dinleyip üzüntülerine
eşlik eder,mutluluklarını onlarla paylaşırdım. Daha görüşmeyeceğimi bildiğim
halde görüşme temennileri diler,ayrılırdım hiç tanımadığım insanların ardımdan
en samimi el sallamalarıyla.Gitmeye vakit bulamadığım kütüphanelere gidip
şehrin parfüm ve kan kokularından kurtulup, kitap kokusunu çekerdim içime doya
doya. Saatlerce orada kalıp yeni ve en samimi dostlukları, en içten
tartışmaları orada yapardım. Zamanın nasıl geçtiğine aldırış etmeden, kütüphane
görevlisinin " Kütüphane kapanıyor! " demesini duymadan okurdum Necip
Fazıl'ı,Ahmet Haşim'i Orhan Veli'yi...
Giderdim minik kalplerin sevgiyle attığı çocuk yuvalarına. Yüreğimdeki
en içten sevgiyle onlara paket paket oyuncaklar götürürdüm. Saatlerce
konuşurdum onlarla, eksik kalan sevgileri olurdum onların. Masallar anlatırdım
onlara ;hep mutlu sonla biten masallar. Aslında hayatta çalışmaktan daha önemli
şeylerin olduğunu öğrenirdim o miniklerle, ben de.Miniklerin yanlarından
ayrılıp giderdim gözünde hala minik olduğum dedemin yanına. Hayattan, işlerimden
vakit bulamadığım günlerin inadına hep yanında kalıp gerçek sevgisini her zaman
kalbimde hissetmek isterdim. Yaptığı en leziz yemekleri iştahla yerkenki bıyık
altından gülüşünü seyretmeyi; teybinde en sevdiği kasetleri dinlemeyi; berbat
sesimize rağmen şarkıya eşlik etmeyi isterdim. Benim tanımadığım Ahmet'i, Fatma'yı
bana tekrar tekrar tanıtmasını isterdim fotoğraf karelerinde. İstemeyerek de
olsa gitmem gerektiğini söylerdim. Yüzünün düşmesine izin vermeden tekrardan ve
her zaman geleceğimi söyleyerek ayrılırdım yanından dedemin.
Hep pencere kenarında miniklerini bekleyen dedelerin
yanlarına, huzurla dolup taşan adı " Huzur Evi" olan yere giderdim. Saatlerce
pencere başında bekledikleri, hiç gelmeyen "minik"leri olurdum
onların. Dertlerine ortak olup üzülür, mutluluklarına onlarla birlikte
sevinirdim. Gidenlerini, kalanlarını, anılarını dinlerdim. Her zaman minikleri
olacağımı söyler, sevgi dolu bakışlarla ayrılırdım yanlarından.Fotoğraf
çekerdim, hiç durmadan; bir bebeğin yüzündeki masumluğu, bir annenin evladına
olan sevgisini, dalgaların kıyıya öfkeli vuruşunu, bir kedinin köpekten
kaçışını resmederdim.Yıllardır görüşmediğim dostumla görüşürdüm. Eski
günlerdeki gibi saatlerce konuşup kahvelerimizden yudumlardık. Eski
günlerimizden bahseder, özlemimizi dile getirirdik. Anılarımızı
ölümsüzleştirirdik fotoğraf kadrajlarında.Tekrar buluşabilmek için ayrılırdık
sıcak ve en samimi sarılmalarımızla.
Hiç durmadan yazardım babama olan sevgimi, söyleyemediğim
zamanlara nazaran dökerdim içimdeki bitmeyen sevgimi, anlatırdım kalemle
yazının buluştuğu bembeyaz kağıtlara. Bir insanın gözündeki masumluğu, gülüşündeki
saflığı anlatırdım süt beyazı kağıtlara. Mektuplar yazardım renkli renkli
kağıtlara hiç göndermediğim dostuma; bir gün göndereceğime inanarak
biriktirirdim. İçlerinde en güzel günlerin anısıyla yazılmış kelimelerin, en
içten sevgilerin olduğu kağıtları renkli zarflara sığdırırdım.
Her
gün hayallerimi gerçekleştirmek için uğraşırdım. Bütün dünyayı, yeşilin
tonlarıyla açıklamaya çalışırdım. Özgürlük için bir yeşil balon uçururdum
gökyüzünün sonsuz maviliği arasına.Ve gerçekleşen hayallerim kadar "teşekkür
bulutları" gönderirdim robotuma.önceki eser / sonraki eser